Direnişin kökleri günümüzde

-
Aa
+
a
a
a

The Guardian25 Temmuz 

Bağdat - Geçtiğimiz hafta genç bir din adamı binlerce kişiyi Necef sokaklarına döktü. Önceki gün ölen üç Amerikalı askeri Saddam Hüseyin’in oğullarını öldürmüş askerlerle aynı bölüktendi. Bu, eski yönetimin kilit konumunda üç liderinin ölümünün ardından işgale karşı direnişin yavaşça dineceğini sanan Amerikalılara erken bir darbe oldu. Geçen Salı gününden beri beş ve önceki hafta içinde 11 Amerikalı olmak üzere, savaş resmi olarak sona erdiğinden bu yana en yüksek ölüm oranı kaydedildi. 

Bazı Amerikalı yetkililer direnişte ufak çapta bir “yükselme” yaşandığını söyleyerek kendilerini savundular. Direnişteki bu yükselmenin Saddam Hüseyin’in yakalanmış veya ölmüş olma ihtimali veya oğullarının öldürülmesi üzerine intikam almak isteyen bir grup tarafından harekete geçirildiği zannediliyor. Fakat Amerikalı yetkililerinin temel varsayımı bu direnişin yakında yatışacağı yönündeydi. 

Öteki ordugâhlarda ise Hüseyin ailesindeki kayıplarla birlikte direnişin artacağı şeklinde karşı bir görüş hakimdi. Çünkü bazı Iraklılar işgalin bir şekilde eski yönetimi desteklediğine artık inanmadıkları için direnişe katılmak konusunda çekincelere sahip olabilirdi. Her iki görüş de direnişin Saddam Hüseyin’in ve onun yakın takipçilerinin kaderine bağlı olduğu savına dayanıyor. 

Amerikalı yetkililerine göre, bazı Iraklılar eski yönetimin bir gün geri döneceği korkusuyla Amerikalılarla işbirliği yapmaktan çekiniyorlar. Yetkililer, eski yönetim liderlerinin ölümünün, bu korkunun son perdesini kaldıracağını iddia ediyorlar. 

Buna karşılık, Iraklılarla yapılan görüşmeler bu tezi çürütüyor. Musul’daki olaylardan önce dahi eski yönetimin başa dönme olasılığına gerçekten inanan kişileri bulmak zordu. Baas Partisinin birçok üyesi bile Hüseyin ailesinin yasını tutmadı. Birçoğu partiye kariyer yapmak amacıyla zorunlu olarak katılmıştı ve parti içindeki baskıdan nefret ediyordu. Partililer arasındaki eski kuşak, Saddam’ın ve Tikritli aşiretinin partinin ilk baştaki ideallerini saptırdığını ileri sürüyordu. 

Iraklıların arasıra “Saddam’ın yönetimi daha iyiydi” yorumları, onların eski yönetimin tekrar başa geçmesini istedikleri anlamına gelmiyor. Bu şekilde, güvenliğin olmayışı, toplumdaki düzenin yıkılması,  su ve elektrik problemleri, işsizlik korkusu ve her gün yabancı askerleri sokaklarda görmenin gurur kırıcılığı karşısındaki hayal kırıklıklarını ifade ediyorlar.  

Belirsizlikle tırmanan direniş 

ABD’li yetkililer bunu resmi olarak kabul etmek istemiyor. İşgale karşı direnişin geçmişin kalıntıları olduğunu iddia etmek, aslında şimdiki, bugünün problemlerine karşı duyulan bir hüsranın ve gelecek hakkındaki endişelerin sonucu büyüdüğünü kabul etmekten daha kolay. 

Silahlı saldırılardan bazıları muhtemelen, ordunun birdenbire dağılmasında ve küçük ödemeler almak için sıraya girmek zorunda oldukları aşağılayıcı koşullara kızgınlık besleyen eski askerler ve görevliler tarafından gerçekleştiriliyor. Direniş sınırlı olup, herhangi bir merkezden kumanda ediliyor izlenimi vermiyor. 

Ayrıca, eski yönetimle yakından bağları bulunmayan Sünni camilerin direnişi desteklediğine dair kanıtlar bulunuyor. Aslında Amerikalıların itibarını kaybetmiş Hüseyin ailesinden ziyade, yükselmekte olan ve hem Şii hem de Sünni taraftan beslenen potansiyel İslami direniş konusunda endişelenmesi gerekir. Geçtiğimiz hafta, genç imam Muktada el Sadr binlerce yandaşını Amerika karşıtı gösteriler yapmak üzere Necef’te sokaklara döktü. ABD yetkilileri Muktada el Sadr’ı coşkulu bir popülist olarak niteleyerek dışlamaya çalıştılar. Gerçekten de Muktada el Sadr yaygın Şii görüşünü temsil etmiyor fakat, işgalci yetkililerin halkın yaşam standartlarını çabuk iyileştirmemesi durumunda, böyle bir konuma gelebilir. 

Geçmişte savaş kritikleri Amerika’nın Irak’ı işgal etmekle İslam dünyasındaki fundamentalizmi güçlendireceğini söylemişlerdi. El Kaide birimlerinin ve diğer batı karşıtı grupların Irak’taki Amerikan varlığını yeni bir kolay hedefler kaynağı olarak tanımlamalarına bakılırsa, bu gerçekleşiyor gibi görünüyor. 

Amerika’nın neden koalisyon birliğini uluslararası temele yaymaya çalıştığını anlamak zor değil. Fakat sadece Amerika’dan iltimas bekleyen bazı küçük ülkeler yardım etmeyi önerdi. Amerika için hâlâ en büyük umut Birleşmiş Milletler. Salı günü toplanan BM Güvenlik Konseyinde, Kofi Annan bir yol haritasının sunulmasını ve işgalin sonlandırılacağı tarihin belirlenmesini istedi. Kofi Annan, “Bu askeri işgalin sonuçlanmasına yönelik açık ve belirli bir olaylar dizisinin belirlenmesi acilen gereklidir” dedi. 

Amerika bu tavsiyeyi dikkate almalıdır. Yetkililer Irak’ta bir devlejtin kurulması için bir yıl geçmesi gerektiğinden gayri resmi olarak söz ediyorlar. Bir yıllık bu süreç, iki ayda anayasal bir komisyon seçilmesini, sekiz ayda anayasanın yazılması ve onaylanmasını ve iki ayda da seçimlerin yürütülmesini esas alıyor. Bu sürecin tarihlerinin belirtilmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletlerin Irak’ın bağımsızlığa geçiş sürecinde tüm kontrolü eline bulundurduğu yeni bir Birleşmiş Milletler mandası altında bu plan gerçekleştirilebilir. Bu, Amerika’nın da en büyük üye olarak içinde var olduğu fakat mutlak gücü elinde bulundurmadığı bir barış yanlısı birlik oluşturulmasını ve bu birliğe savaş karşıtı milletlerin katılmasını politik olarak kolaylaştırır. Amerikan birliklerinin de tıpkı Iraklılar gibi tünelin ucundaki ışığı sevinçle karşılayacağına hiç şüphe yok. Bush’un ve Rumsfeld’in hazır olduğu, daha şüpheli görünüyor. 

Çeviren: Melike Sarıbayır